Patmem Şimdi burada sana anlatacaklarıma inanmayanlar olacaktır. “Bunları aklım almıyor! Aklım kabul etmiyor!” diyenler çıkacaktır. Ben de zaten onlar için anlatmıyorum. Her meseleyi sadece akıllarıyla çözmeye çalışanlar bana göre zarardadırlar. Çünkü aklın gücü belirlidir. Yaşayışımızda elbette akıldan faydalanmalıyız. Akıl, elbette çok mühim. İslam, aklı olmayanları dinî bir mesuliyet içinde görmüyor. Modern ceza hukuku da öyle. Akıl elbette çok mühim ama Hz Mevlana diyor ki:
“-Her meseleyi sadece aklıyla çözmeye çalışanlar, dört ayaklarıyla bataklığa gömülen bir mandaya benzerler” Ben şahsen aklı tek kurtarıcı, tek yol gösterici gibi görenlere ve gösterenlere sormak isterdim:
-Aklınızı bana lütfen gösterin. Aklınız nerede? Vücudunuzun hangi noktasında? Bir insanı teşrih masasına yatırarak milyon veya milyar parçaya bölsek o parçalardan birini bana göstererek “İşte akıl bu” diyebilirmisiniz?
Benim hayatımda öyle hadiseler vardır ki onları bizzat yaşamışımdır ama akılla, ilimle katiyen izah edememişimdir. Mesela bir rüya görmüşümdür; uyandıktan, yani o rüya üzerinden saatler geçtikten sonra rüyada gördüklerime, milimi milimine yeniden şahit olmuşumdur. Büyük şaşkınlığımı gidip değerli ilim adamlarımıza anlatmışımdır. Bana demişlerdir ki; bu rüyanın ilmî bir açıklaması yoktur. Bu gördüğün Salih rüyalardandır. Allah, bir hadiseyi, vukuundan saatlerce önce sana göstermiş. Siz de uyandıktan saatlerce (bazen de yıllarca) sonra o hadiseyi karşınızda birebir yeniden görmüşsünüzdür. Böyle bir hadiseyi inkâr edemezsiniz. Sonra o hadiseye uyanıkken bir kere daha şahit olmuşsunuzdur. Bunun da ilmî açıdan izahı yoktur. Akıl, burada çaresiz kalıyor.”
- Hocam, her insanın hayatında unutamayacağı önemli hadiseler olur. Sizin de Aklınızdan çıkmayan hatıralarınız vardır. İşte o unutamadıklarınızdan bir-ki örnek lütfeder misiniz?
- Hangi birisinden bahsetsem sana? O kadar çok ki! O kadar şaşılacak hadiseler yaşadım ki! İşte onlardan iki önemli örnek: Galiba 1938 yılıydı. On yıllık evliydim. İlk evliliğimden iki oğlum vardı. Adana’nın sıcaklarından şikâyetçiydik. Eşimin yakın akrabalarından biri, bir yaz tatilini Niğde’de geçirmiş. Niğde’nin havası, Adana’ya göre bir yayla serinliği içindeymiş. Niğde’den dönünce, tatil günlerini eşine ballandıra ballandıra anlatmış. Bu defa bizimki de tutturmasın mı “İlle biz de Niğde’ye gidip birkaç ay kalalım” diye. Neyse efendim, çocukları yanımıza aldık. Birkaç kap kacak, birkaç yatak yorgan aldıktan sonra Niğde’nin yolunu tuttuk. Niğde’de ilk işimiz kesemize uygun bir ev bulmak oldu. Ev var; ama kirası pahalı. Umumiyetle, evlerin aylık kirası 6 lira. 6 lira o zamanlar çok para. Derken, bakkalın biri aylığı üç liraya bir ev olduğunu söyledi. Ama kem küm etmeye başladı: “Evin kirası ucuz ama beyim dedi ev tekin değil, içinde hayalet varmış!” “Sen bırak hayaleti mayaleti” dedim. “Beni ev sahibinin yanına götür!” Bakkal beni ev sahibinin yanına götürdü. Oturup konuştuk. Aylığı üç liradan anlaştık. Bahçe içinde ferah bir ev. Üç odası, bir salonu, mutfağı filan var. Eve yerleştik. Ben her akşam, yemekten sonra çıkıp kahveye gidiyordum, orada yeni dostlarla tavla mavla derken, radyodan son haberleri dinleyip eve dönüyordum. Bir gün, üç gün, beş gün… Derken bir gece eve döndüm ki karımın yüzü korkudan adeta kireç kesilmiş. Daha ben ağzımı açmadan göğsüme sokuldu:
Bu evden hemen çıkalım Arif! Hemen! Hemen! Hemen!
Hayrola! Niçin? Neden? Ne oldu?
Bu evde hayalet var Arif!
Haydi, be sen de! Ne hayaleti?
Vallahi! Billahi Arif! Gözlerimle gördüm! Beyazlar içinde bir kadın…
Eşim böyle söyleyince aklımdan şimşek gibi iki ihtimal geçti. Kendi kendime dedim ki, bakkalın bana söylediklerinden ben eşime hiç bahsetmemiştim ama belki konu komşudan bir şeyler duymuş ve korkmuş olabilir. Veya akşamları, benim kahvehaneye gitmemi istemediği için böyle bir yalan uydurabilir. Karıma dedim ki:
- Korkma! Bugünden sonra, akşamları ben de evde olacağım. Artık kahveye gitmek yok. Eğer o bahsettiğin hayalet bana da görünecek olursa, o zaman başka bir eve taşınırız olur biter. Merak etme!
Söylediğim gibi yaptım. Kahveye gitmekten vazgeçtim. Akşamları yemekten sonra, kitaplarımı, gazete ve dergilerimi okumaya başladım. Vakit geçince, karım ve çocuklarım odalarına çekiliyorlardı; ben de tek başıma salonda okumaya devam ediyordum. Bir gün, üç gün, beş gün hiçbir şey yok. Bir gece, salonda okuyorken, birden bire hissedilir derecede bir serinlik oldu. Acaba kapı mı, pencere mi açıldı diyerek başımı kitaptan kaldırdım. Gözlerime inanamadım. Karşımda beyaz yaşmaklı bir kadın başı gördüm. Bir daha, bir daha baktım. Kadının böyle bir duman içinde gövdesi var fakat ayakları yok. Havada duruyor gibi. Hiç korkuya kapılmadan dedim ki
- Hoş geldiniz! Galiba ruhunuzun duaya ihtiyacı var. Ben Yâsin sûresini ezbere
bilirim. Sizin için her gün Yâsin okurum. Hatta yine sizin için her gün bir tane fâtiha, üç ihlas suresi okuyabilirim. Bana görünmenizde hiçbir mahzur yoktur. Ama Allah aşkı için, sevgili peygamberimizin aziz hatırası için, lütfen, hâne halkıma görünmeyin. Hatta dualarımdan memnun kalırsanız, karımı bu eve ısındırmaya çalışın!
Böyle söyledim ve Yâsin suresini okumaya başladım. Sonra yine sesli olarak bir fâtiha ve üç ihlâs okudum. O yaşmaklı kadın da, salonun serinliği de kayboldu.
O günden sonra, ben her gün o beyaz yaşmaklı kadın için önce Yâsin suresini, sonra bir fâtiha ile üç ihlâs suresini okuyup ruhuna hediye ettim. Azizim bana dört defa daha göründü. Her defasında yaşmaklı başı çok netti. Gövdesi sisler, dumanlar içindeydi ama ayakları yoktu. Hareketi de öyle yürür gibi değil çok ağır hareket eden bir balonun iniş-çıkışları, sağa sola kayışları gibi. Ama kadının yüzü hep mütebessim. Sonra o hayalet, karıma bir daha görünmedi; çocuklarıma da. İşin garibi karım evi sevmeye başladı. Başka bir eve çıkmayı hiç istemedi. Tatilimizi o evde geçirdik. Kazasız belasız Adana’ya döndük.
Benim buna benzer bir hatıram daha var. O da şöyle:
Adana ortaokulunda Türkçe öğretmeniydim. O, 1928li 30lu yıllarda diplomalı öğretmenler ihtiyacı karşılayacak nispette değildi. Yani talebe çoktu, yeterli miktarda öğretmen yoktu. Bu bakımdan medrese mensubu kimselere de öğretmenlikler veriliyordu. Bizim ortaokulda da halim selim, çelebi tavırlı bir arkadaşımız vardı. Medreseliydi. Okulun tarih derslerine giriyordu. Sözü sohbeti dinlenirdi. Bekârdı. Akşam yemeklerini aynı lokantada beraberce yediğimiz çok olmuştur. Bir ara okula yeni bir müdür tayin edildi. Müdür, medrese mensuplarından hoşlanmıyordu. Başladı bizim medreseliyle uğraşmaya. Okuldan alınması için Millî Eğitim Müdürlüğü’ne yazı yazmış: arkadaşımız durumu öğrenince derin bir üzüntü duydu. Birdenbire sessizliğe gömüldü. Kimseyle konuşmuyordu. Sorulan sorulara kısa cevaplar verip susuyordu. Gözüm adamın üzerindeydi. Yüzüne dikkatle baktığımda, içinden bir şeyler okuduğunu, dudaklarının zaman zaman kıpırdadığını görüyordum. Bu hal tam üç gün devam etti. Okumaya devam ediyordu. Biz yemekleri söylemiş, atıştırmaya başlamıştık. Medreseli arkadaşımız sessizce okumaya devam ediyordu. Kur’an okuduğunu biliyor, kendisine soru moru sormuyorduk. Bir ara garsona döndü ve seslendi:
- Bana kırılmış bir parça cam bulabilir misin?
Garson, bir süre sonra, kendisine bir parça cam getirdi. Arkadaşım o cam parçasını iki
eliyle kırıp pencereden dışarı fırlattı. Sonra
- Şimdi belledim seni müdür bey! Dedi.
Durgunluğu birdenbire geçti. Eski hâline döndü. Yeniden konuşan, gülen, güldüren bir
adam oldu. Gecenin ilerleyen vaktinde, sofradan kalkıp evlerimize döndük.
Sabahleyin okula gittiğimizde ne duyduk biliyor musun? Okul müdürümüz, akşam yemeği yerken, her nasılsa, zeytinyağlı yalancı dolma nefes borusuna kaçınca yığılıp kalmış. Güle oynaya oturduğu akşam sofrasından ölüsünü kaldırıp götürmüşler.
Dondum kaldım. Söyleyecek söz bulamadım. Hayret ve dehşet içindeydim. Okulumuzda, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranan o medreseli arkadaşımızdı. Sakin ve vakurdu. Arkadaşlığımız eskisi gibi devam etti. Müdürün boğularak ölmesi, bizim lokantada olduğumuz saate denk geliyordu. Bu konuda ne ben medreseli arkadaşıma bir şey sordum; ne de o bana bir şey anlattı.
Gizemcim bı kısmı senin için , anlayamazsan sor yine .
@MomdayFunday Bazı kısımları da senin için . ❤️