Sekiz
Yaaaa heralde yeni bölüm geldi sandım heyecanlanmistim amaa gelmemis dahaa uzuldummm 🌿
BEKLEMEDEYİZ EFENİM 🌹
Yorumcuanneniz post hareketlenince heycanlanıyorum bende😊
Mathilda, üzümlü kekim 🥺🥺 neden bu platform?? Sen şuan netflix’te kısa bir dizi veya film veya bı kitap olmalısın. Soluksuz okudum ve yaşadım hepsini, senin için kayıt oldum şimdi devamını bekliyorum dört gözle. normalde böyle hikayeler asla ve asla dikkatimi çekmez genelde siyaset, tarihi şeyler okuyup araştırmayı severim ama seni de sevdim, uygulamayı indirir indiremez en başta bu yazıyı gördüm bı anda kendimi okurken buldum Okumayı bitirmeden telefonu elimden bırakamadım. Herşeyi gözümde canlandırdım resmen. ayrıca miyobum 1.5, 4 e yükselmiş olabilir tşk. 🥲
Yazınız anlatım tarzınız harika kitap yazmalisiniz daha yeni kullanmaya başladım ve sizin hikayenizi gördüm soluksuz okudum diyebilirim ben hikaye olarak adlandirsam da sizin için bir hikaye değil üzülerek söylüyorum sadece geçmişte kalması güzel bende bir zamanlar benzer şeyler yaşadım bu yüzden çok dikkatimi çekti umarım devamı olur ve kitab yazmayı dusunurseniz seve seve alırım Rabbim sizi evlatlarıniza,evlatlarinizi size bağışlasın hayatınız boyunca hep mutlu olun çünkü çok güçlü bir kadınsınız
MatiG
Babam sadece arabanın ön koltuğunda oturan bir siluet.
Beni ait olmadığım evden, bana ait olmayan yurda bırakan,
Dişlerimi sıktıran,
Midemi bulandıran,
Açıp arabanin kapısını kendimi 140km/s ile asfalta bırakmanın hayalini kurduran bir siluet.
Bastıkca basıyor gaza. Ne acelesi var… Bir an önce kurtulmali benden. Bana baktiginda duyduğu vicdan azabından.
Gece çoktan çöktü ama içim daha karanlık.
Bu hız beni ürkütmüyor baba, anlamıyorsun.
Bana nasihat için cok gec kaldın.
Bir musibet geldi başıma, göreceğiz, bugune kadar vermen gereken 40 nasihatten daha evla mı olacak, yoksa sonum mu.. Göreceğiz.
“Konuştuklarimizi unutma. Bu yurttan faydalan. Hocaların dediklerine kulak ver. Sanmıyorum ama belki akıllanırsin. Bir dahakine en ufak bir şeyi yakalarsam, bu hızla arabayi vururum bir duvara biter gider. Anladın mı beni?”
Anlamaz olur muyum… Ben hep anlamak için bir çaba gosterdim en azından baba. Hep anlaşılmış olmayı da diledim. Dünyaya ait olmayı da…
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Yurtta bir telaş hakim. Müdire Hanımın odası kalabalık. Ağlama sesleri geliyor. Aybuke odadan çıktığında karşılaşıyoruz.
“Ne oldu? Nohut mu bitti yoksa?”
“Yurdun önünden kız kaçırmışlar. Müdiremiz de bizim yurttan bir kızı kaçırdılar sanmış, kapıda bayılmış telaştan. Onu sakinleştirmeye çalışıyorlar.”
“Allah allah. Kimi kaçırmışlar peki?”
“Ne bileyim. Kız da kaçmak istiyormuş ailesi bırakıyormuş sanırım. Mahalleden birileri işte. Haraçci klasiği.”
“Gelsene yukarı çıkalım. Anlatacaklarim var.”
Şeyda odada. Bu haftasonu izin kullanmadı. Oldukça sıkılmışa benziyor. Boynuma atladı beni görür görmez. Ben onun hayatına boyanmış eflatun bir rengim galiba. Gri duvarlarının üzerine oldukça yakıştım.
“Kızlar, dün babamdan dayak yedim.”
“Nasıl yani? Ne oldu ki bir günde?”
“Twitterimi yakaladı. Formati bilmediği icin birine yolladım falan sanmış. Ben de suçu senin üzerine attım. Şeyda kullanıyor falan dedim. İnandı ama bugüne kadar biriktirdiği her şey patladı gibi. Bilemiyorum. Tuhaf ama bana iyi geldi.”
“Dayak yemek?”
“Farkedildim kızım. Beni fark ettiler. Yaptığım bir şey kötü de olsa, geri dönüt aldım. Anlıyor musun?”
“Güzel kardeşim sen o kadar bitik durumda mıydın ya?”
“Ee boşa mı öldürüyoruz kulaklarla cigerleri…”
“Heh ciğerler demişken…” Aybuke hafif kızararak çekindiği şeyi söylemeye çalışıyor.
“Bakın size bir şey söyleyeceğim ama aramızda kalacak. Çünkü yasal değil. Yani ne tepki vereceğinizi bilmiyorum. Ama bunu en iyi sizinle paylaşıp sizinle yapabilirim, eğer okeylerseniz.”
“Ne olduğuna bağlı.”
“Ot.”
Benim hayatım olmuş magic mushroom. Böyle bir şeye gerek var mıydı gerçekten…
…
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Okulda ise sakın bir başlangıç mevcut. Her şey olması gerektiği gibi görünüyor. Keçiler yine güvenlik klubesinin etrafındaki otlara dadanmıș. İbrahim hoca yine girişte gelen geçene sallıyor. Fethi yine kapıda çadırı kurmuş benim geçmemi bekliyor. “Günaydın Fethi.” Mehtap takmış koluna Oğuz’unu, yanımızdan geçerken göz hapsinin dozunu kaçırıyor. Tam sınıfa girecekken biri çantamdan tutup çekiyor. Bu, sinirli sayılabilecek bir çekiş. Furkan.
“Gel benimle.”
“Nereye?”
Okulun arka bahçesine götürüyor beni. Neredeyse sinirden eli ayağı titriyor diyebilirim.
Arka bahçede, Emrullah ve Bertanin da beklediğini görüyorum ücra bir köşede. Hafiften tırsmiyor değilim. Şeyda özel konuşacağımızı düşünerek bizi yalnız bırakıp sınıfa girmeyi tercih etti. Bu bana başta iyi bir fikir olarak gelmişti ancak şimdi yalniz olduğum için keyifsizim.
“Evet Mathilda Hanım. Sizi dinliyoruz.”
“Ha… Ne anlatayım size… Nereliydi.. Heh Likyali.. Likyali erkekler ölülerini gömerken, şeytanın kendilerine musallat olmasından korktukları için, kadın kılığına girip yüzlerini gizliyorlarmis. Hani birine “Şeytan görsün yüzünü.” Deriz ya, buradan geliyormuş bu söylem de…
“Ne saçmalıyorsun?”
“Siz ne saçmalıyorsunuz? Ne bu böyle, ne oluyoruz yani? Sizinle arka bahçede bu volumle konuşmam gereken ne olabilir?”
Furkan hızlıca sağ kolunu sıyırıyor.
Ufak bir bıçak kesiği görünüyor. Cok derin değil ancak belli ki üzerinden çok zaman geçmemiş.
“Bunu görüyor musun? O gün seni yurda bıraktıktan sonra dolmuş beklerken biri geldi beni yaka paça ara sokağa götürdü. Ne olduğunu anlamadan bıçağı çıkardı. ‘Mathilda ile görüşmeyeceksin.’ Dedi. Tam gidiyordu dönüp kolumu çizdi sonra defoldu gitti. Bak bu benim başıma geldi ama ilk değil.”
“Evet o gün buluştuğumuzda dönerken de bir adam bizi takip etmişti. Çok tuhaf bakışlı biriydi. Aldırmadik ama sonrasinda evimizin etrafinda da gördük hepimiz. Seninle alakası olduğunu düşünmedik. Taa ki Furkanin başına bu gelinceye kadar.”
“Bak Mathilda. Eğer belali bir sevgilin, abin, ne bileyim işte her kim varsa peşinde, söyle rahat bıraksın ya da erkekse çıksın karşımıza emanetsiz. Bu Furkana yapılan açıkça ölümle tehtit. Senin yüzünden böyle bir şey bir daha yaşarsa senin için çok kötü olur, Emrullah dedi dersin.”
“Hiçbir fikrim yok çocuklar. Ama ben de görüşmek için bayılmiyorum. Bu arkadaşlık burada biter. Aman deyim size bir şey olmasın.
Ha bu arada Emrullahcigim senin bu dediğin de anladığım uzere bana yapılan açıkça bir tehtit. Ve bu hiç hoş olmadi, bilmiş ol.”
Bembeyaz kesildim. Ortamın verdiği gerginlik ile baskınlik kurmaya çalıştım. Sınıfa doğru yürürken bacaklarımın titremesini gizlemeye çalışmak için sert adımlar atıyordum. Arkamdan Furkan koşarak geri geldi.
“Mathilda… Bir şey daha diyeceğim ama aramızda kalsın. Onlara söyleyemedim. Ne bileyim… Ciddiye almazlar zaten. Ancak eğer… Eğer bir anlam ifade ediyorsa, senin de bir fikrin olabileceğini düşünüyorum. Ben… Ben çok kötü… Kabuslar görüyorum. Sen… O adam… Sonra beni… “
“Furkan! Görüşmeyelim. Olur mu? Emin ol, tatlı tatlı uyumaya devam edeceksin. Hoşçakal.”
Zaten ne ders ders ne ben benim bu duyduklarimdan sonra. Yaşadıklarım bir dağdan aşağı yuvarlanarak büyüyen çığ gibi geliyor üzerime doğru. Henüz bir şoku atlatamazken, bir başkası… Ben, çevrem.. Herkes tehtit ediliyor. Dayak yiyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Sığınacagım hiçbir liman kalmadı. Sıkıştım.
Bu okul çıkışı Aybuke ile buluşmaktan başka çarem kalmadı.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Her gece…
Her lanet olası gece…
Orada artık.
Penceremden görüyorum onu.
Yurdun karşısındaki hurdalığın içerisinde izbe bir köşede, kimi zaman bir gölgeyi anımsatıyor.
Kusuyorum. Uyuyamıyorum. Nefes alamıyorum.
Gastrit oldum diyorum, reflum var diyorum. Sıyrılıyorum insanların içinden.
Furkan mesaj atıyor birkaç kez.
Rüyalarının bittiğini söylüyor. Tatlı canımı sıkmamam için haber vermek istemiş.
Rüyalarınin ana kahramani benim yanımda çünkü Furkan. Ve benim için tatlı canını sıkacak herangi biri bile yok…
Bir zaman sonra, rüyalarım ağırlaşmaya başlıyor. E. bana beni rahatsız edecek, bildiğini iddia ettiği ailem ve yakınlarım hakkında bilgiler paylaşmaya devam ediyor. Beni gelecek ile tehtit ediyor. Gaybten bildiğini iddia ettiği bilgiler ile beni korkutuyor. Bazen sadece otururken kulağıma fısıldadigini duyuyorum. Artık bana çok yakın. Bunu nasıl yaptığını anlamaya çalışıyorum. Bazen besmeleler işe yaramıyor. Kendimi bırakmış gibi hissediyorum. Bir hayalet gibiyim artık. Ya da ruhunu satmış ölü bir beden desem, daha doğru ifade etmiş olurum…
O Cuma sohbete katılmak istiyorum.
Bu sefer farklı bir hoca gelmiş. Sakin ses tonu huzur veriyor. Ne anlattığını duymuyorum, belki de kulaklarimda perde vardır.
Sadece bir ara…
“8.ayette bu açıkça belirtilmiş arkadaşlar… O nedenle böyle fal türünden şeylere itibar etmemenizi öneririm.” Dediğini duyuyorum.
“Ne? Ne 8i? Ne diyor?”
“Cin Suresi. 8. Ayette canım.”
Sohbet devam ediyor.
Ben araştırmaya gidiyorum.
8-Hakikaten biz (cinler) göğü yokladık, onu güçlü muhafızlar ve alev toplarıyla doldurulmuş bulduk.
9-Halbuki biz (daha önce, göğü) dinlemek için onun oturulabilecek yerlerinde otururduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse kendisini gözetleyen bir alev topuyla karşılaşıyor.
10-Bilmiyoruz, yeryüzündekiler hakkında bir kötülük mü murat edildi yoksa rableri onlar için bir iyilik mi diledi?
Bu kısım, hikayenin gidişatını anlayabilmek adına, ayetlerin tefsirini içerir.
Tefsirlerde anlatıldığına göre cinler öteden beri göklerde dolaşır, oradaki melek vb. Varlıkların konuşmalarını dinlerler, aldıkları bilgilere kendilerinden de yorumlar katarak onlarla irtibat kuran kâhinlere anlatırlardı (bk. Şevkânî, V, 352-353). 9. Âyetin “Halbuki biz (daha önce, göğü) dinlemek için onun oturulabilecek yerlerinde otururduk” meâlindeki kısmı da buna işaret eder. Ancak Hz. Peygamber gönderildikten ve Kur’an indirilmeye başlandıktan sonra cinlerin gökleri dinlemesine izin verilmediği anlaşılmaktadır. Nitekim 8. Âyette verilen bilgiye göre cinler, gökleri araştırıp yokladıklarını, ancak göklerin güçlü bekçiler tarafından korunmuş ve alev toplarıyla donatılmış olduğunu gördüklerini ifade etmişlerdir. 9. Âyetin son cümlesine göre de cinler, gök ehline kulak misafiri olup gizlice onlardan bilgi kapmaya çalışanlara gözetleme yerlerinden alev topları atılarak gökleri dinlemelerinin engellendiğini söylemişlerdir. Sûrenin nüzûl sebebini anlatan İbn Abbas da önceden cinlerin, Allah’ın meleklere evrenin yönetimiyle ilgili olarak gönderdiği vahyi dinlediklerini, ancak Hz. Peygamber’in gönderilmesiyle birlikte onların gökleri dinlemelerinin yasaklandığını, bunun sebebini araştırırlarken Nahle denilen yerde Hz. Peygamber’le karşılaştıklarını ve böylece göklerden haber almalarını engelleyen şeyin ne olduğunu anladıklarını söylemiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 72; ayrıca bk. Hicr 15/17-18; Sâffât 37/7-10; Mülk 67/5).
Elmalılı, Hz. Peygamber’i göklere, getirdiği âyet ve mûcizeleri de alev toplarına benzeterek bu âyetleri te’vil etmekte, Kur’an-ı Kerîm karşısında insan ve cin şeytanlarının ödlerinin koptuğunu, dillerinin tutulduğunu ve artık eskisi gibi gayptan dem vuramayacaklarını anladıklarını söylemektedir (VIII, 5404).
Bazı müfessirler 10. Âyeti şöyle yorumlamışlardır: “Gönderilen peygambere itaat edecekler de Allah onları doğru yola mı iletecek, yoksa isyan edecekler de onları helâk mi edecek, bilmiyoruz” (Taberî, XIX, 70). Bu âyetten cinlerin gaybı bilmedikleri anlaşılmaktadır. Hicr sûresinin 17 ve 18. Âyetlerinin tefsirinde de açıklandığı üzere burada vahyin korunduğuna, Allah’ın dilemesi dışında hiçbir gücün gayb ilmine ulaşamayacağına, kâhinlik, büyücülük gibi kötü amaçlar için kullanmak maksadıyla vahyî bilgileri öğrenmeye kalkışan şeytanî güçlerin alev toplarıyla engellendiğine işaret edilmiştir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 475-476
İşte şimdi, elime düştün!
Aciz ve aşağılık olan kimmiş, sana göstereceğim!
Iki parçaya bölmek istedim.
Diger kısmı belki gece, olmazsa yarın yollayacağım.
Sabrınız için teşekkürler…