MatiG
“Biliyor musun, senden korkmuyorum. Amacın beni korkutmak mı? Benden ne istiyorsun? Şuan yanımda misin? Dışarıdan bakanlar beni kendi kendime konuşuyor gibi mi görüyor? Hepsinin canı cehenneme. Neden benimle uğraşıyorsun? Ölmem mi gerekiyor?”
“Sen beni çağırdın. Ben değil. “
Gözlerimi öfkeyle yerden kaldırıp gözleriyle buluşturuyorum. Kelimem dudaklarımın arasında donuyor. Bakılacak gibi değil! Siyahtan da siyah, derin, seni içine çeken o büyülü gözler! Bir daha hayatım boyunca bir insanın gözüne bakmaya korkmama sebep olacak o eşsiz bakışlar…
Hızlıca kafamı çevirip, kendimi toparlıyorum. Şimdi konuşmazsan, hiç konuşamazsin Mathilda.
“Sence seni şuan buraya ben mi çağırdım? Aksine burada, tam geçeceğim saatte ve istikamette oturmuş beni bekleyen sendin.”
“Sen beni cagirmamis olabilirsin. Ama unutma ben de seni yanıma çağırmadim. Geçip gidebilirdin. Sen, gelmeyi seçtin.
Mathilda.. Hep böyleydi. Sen, sen bana gelmeyi, beni görmeyi seçtin. Artık birbirimizden gidebileceğimizi sanmıyorum.”
“Ben delirdim sanırım ya. Hakikaten şuan burada ne oluyor? Ya sen cin misin? Allahim soruya bak… Bu beden sen misin?”
“Hayır, ben değilim. Beni dünyada göremezsin Mathilda. Ama en az senin benimle konuşmak istediğin kadar, ben de seninle konuşmak istiyorum. Ve bazı kuralları çiğniyorum. Bunun bedelini elbet odeyecegim. Senin için değer Mathilda.”
“Peki rüyamda gördüğüm gibi misin? “
“Hayır.”
“Buna akıl erdirmem imkansız.”
“Neden anlamaya çalışıyorsun? Neden kendini bırakmiyorsun? “
“Neye kendimi bırakacağım, ne istiyorsun?”
“Yanıma gelmeni istiyorum. Beni gerçekten görebileceğin yere. “
Hızla ve titreyerek kalkıyorum ayağa;
“BEN ÖLMEK İSTEMİYORUM!”
“Otur Mathilda. “
“Bırak ya! Beni neden istiyorsun? Bu bir aşk değil olamaz. Bu kötülük. Bana hoca anlatti sen kafir bir cinsin. Tıpkı bu dünyada birbirini sebepsizce katledip bundan haz alan insanlar gibi, senin deyiminle kurallari çiğneyenler gibi, sen de günah işlemenin pesindesin. Şeytan da sizi boyle hazlarla kandırıyor demek ki. Eger başka türlü olsaydi, beren, diğerleri… Diğer rahatsız ettiklerin… Bunlar olmazdı. “
“Sen değil misin? “
“Ne değil miyim? “
“Sen kafir değil misin? “
“Hah.. Ben… Ben artık araştırıyorum. Yani.. Sen… Sen ruhanisin. Hem konumuz bu değil.”
“Söylediğim gibi, beni sen çağırdın Mathilda. Senin sayende dünyada olduğumu söylemem mümkün. Söylediğin diğer isimle bir bağlantım yok. Yaşadığım mekanı gözetleyen sendin. Ve sonra bana ihtiyacım olanlari veren arkadaşın… “
“Sueda! “
“Hayır, Zeynep.”
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Vadiyi ikinci kez bu kadar hızla koşuyorum. Ilkinde takip ediliyordum, şimdi olan biten her şeyin hesabını sormaya gidiyorum.
Ağlamama engel olamıyorum. Yaşadıklarıma inanamiyorum. Beni, diyorum. Beni siz bu hale getirdiniz. Hepiniz. Hadi ben konuşmayı bilmiyordum. Hepiniz mi sağırdiniz ulan! Hepiniz mi kördünüz! Bir gün olsun şu dünyada kendim için yaşamadım. Ben babam şeker hastalığını öğrendiğinde “Bir tek çayı şekerle içmeyi seviyordum, o da gitti elimden. “ dediğinde hayatımdan şekeri çıkarttım ya! Bunu yaptığımda küçük bir çocuktum ben. Dişlerimi sıkıyordum kapı arkalarinda, kavgalar bitene değin. Yine de gülümsüyordum ki, anlamasın kardeşim. Dişlerim kırılacak gibi oluyordu da, kardeşimin kalbi kırılmasın bana yeterdi. Ben daha çocuktum ufacıktim annem dayanamıyor diye tuttum elinden, metroya kadar götürdüm, “Hadi Otogara buradan gidiliyor, Adana’ya gidelim, yeni bir düzen kuralim, kurtulalim bu kavga ve stres dolu hayattan, ben sana bakarım. “ dedim. Gelmedi annem. Görmedi beni. Bu çabamı eve döndüğümüzde babamla barışıp, “sen babanla bizim ayrılmamizi mi istiyorsun, sen bizim düşmanimiz mısın? “ diyerek attı çöpe.
Arkadaşlarıma tutundum. Ama arkadaş dediğin yaprağı karıncasina satan! Sokaklara tutundum. Gece çöktü üstüne. Rap dinledim, kitaplar okudum. Kimse ne dinledi ne de önemsedi beni. Şimdi… Şimdi ise beni bunca yalnızlık ve savunmasızligin arasinda zihnin bile algılayamayacagi bir bela geldi buldu. Daha da kötüsü, beni bu kuyuya ‘aynam’ dediğim Zeynep attı…
“Aşağı gel. Konuşalım.”
Parktayiz. Zeynep tedirgin. Halimden anlamış olmalı ne bok yediğini bildiğimi. Bana konuşmam için fırsat vermeden anlatmaya başlıyor.
“Ne dedi sana bilmiyorum ama benim için önemliydi. Yaptım evet. Ben senin gibi değilim Mathilda üzgünüm. Bir şekilde kurtulmam bu işin içinden çıkmam gerekiyordu. Bana ne dediyse yaptım. Burada bir suçlu arama. Her şey böyle olması gerekiyormuş. Senin üstesinden gelemeyecegin bir sey degil.”
“Neden hiçbir şey söylemedin? “
“Bitsin istiyordum artık. Çok sıkıldım bu muhabbetten.”
“Bana her şeyi baştan anlatacak mısın?”
“Valla kusura bakma Mathilda. Artık bu konu hakkında hiçbir şey konuşmak istemiyorum. Ama kısaca sana şöyle özetleyeyim, ben senden önce bu durumu biliyordum. Rüyalar görmeye başladığımda hep seni görüyordum. Kabuslarım senin üzerineydi. Ay.. Hatırlamak bile istemiyorum. Sonra rüyalarımın bir anlami olduğunu fark ettim. Bir şeyler istendiğini fark ettim. Çünkü sana ulaşmak istiyordu ama ulaşamıyordu. Bunun icin beni kullanmak istiyordu. Seninle görüşmememi, ben onun istediklerini ona verdikten sonra istedi. Sana ihanet ettiğimi ve güvenilmez biri olduğumu düşünüyormuş. Böyle bir şey yok Mathilda, anlıyorsun değil mi? O ibne benden daha fazla düşünüp önemseyemez seni. Ama anlarsın işte, beni boğuyordu. Hem sana zarar vermiyor ve vermeyecek. Ayrıca bana.. Şey.. Bazi bilgiler vaad etti. Geleceğe dair. Vermedi de alçak. Çünkü son istediğini yapmadım… Yani seninle görüşmemeyi basaramadim. “
“Oyle mi.. Başaramadin. Oyleyse onu başar sen ya artık. Görüşmemeyi yani. Boylelikle falında ne çıkıyor sana söyler, senin de başın göğe erer. Hadi eyvallah.“
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Dediklerinden hiçbir bok anlamadım. Beni satmış işte olan bu. Mathilda degersiz bir çöp her zamanki gibi. E. nin istemeden alanına girmişim ancak bana ulaşamamış. Zeyneple temas kurarak kişisel eşyalarım eline (?) geçince – saç, çamaşır, defterim vb.- bana ulaşacak, yakınıma, odama gelecek kadar yol bulmuş. Buraya kadar idrak etmesi güç olsa da çözdüm. Ancak bundan sonrasında beni ne bekliyor, sonum Beren gibi mi olacak, yoksa Beren ile benim bir alakam yok mu, işte bunlar tam birer muamma.
E. Ile konuşmak beni anlamsızca rahatlamışti. Onun yanından Ksor’a çocuklar gelince kalkmak zorunda kaldım. Çocukların onu görebildiğinden emin değildim. Çünkü E. Sorularıma cevap vermemeye başlamışti. Ben giderken orada öylece oturmaya devam etmişti. Ben de kendimi Zeyneplerde bulduktan sonra evin yolunu tutmuştum. Geri dönerken Ksor boştu. Evde beni büyük bir kavga sonrası kaos ortamı bekliyordu.
Yine bildiğim, tanıdığım bir hava evin içinde hakim. Nefretin kokusu resmen. Herkes birbirinden nefret ediyor. Şu salondaki eşyalara acıyorum. Şu koltuk; bir gün görmedi üzerinde, iki kol birbirine sarılmış; biri büyük biri küçük. Sevgi ile birbirlerine dolanıyorlar, içten bir çocuk gülüşü babasının gönlünü ısıtıyor boylelikle.
Alıştım ama en kötüsü de bu ya. Bu havayı solumaya, bu maun masada çeşit çeşit yiyip doymamaya…
Artik bambaşka bir yerdeyim. Şu senelerdir yuzyuze baktığım insanlarla yollarımız ayrılıyor belki de. Bilseler, beni kendi boyutuna sürüklemek isteyen bir varlık tarafından rahatsız edildiğimi, acaba tutarlar mi elimden…
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Günler tüm hızıyla geçmeye devam ediyor bizi bir an olsun beklemeden. Sene sonu girdiğimiz son SBS nin sonuçları yaz ortası olunca açıklanıyor. Artık yeni bir okula gidecek olmak benim için sevindirici bir haber. Bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Biraz herkesten uzaklaşmam gerek. Random yaptığım tercihlerle, istanbulun en ucra köşesinde bir Anadolu lisesi kazanıyorum. Ailemin en ufak bir fikri yok bu konu hakkında. Ben de kendimi oldukça araştırmaya ve öğrenmeye vermiş durumdayim. Dünya yansın, umrumda değil. Fizik, biyoloji, evrim, mitoloji, din… Bir çok konuda haddinden fazla kitap okuyor, kendimi adeta bilgi evrenine adıyorum. Görüştüğüm birkaç kişi var, alt komşumuz Esen de onlardan biri. Benden birkaç yaş büyük. Öğrendiğim yeni bilgileri heyecanlı heyecanlı ona anlatıyorum. Onu pek de enterese etmiyor izafiyet teorisi… Başında kavak yellerinin estiği zamanlarda. Kendinden 5 yaş büyük lise terk sevgilisinin sadakatini kazanabilmek için daha fazla bedeninin neresinden taviz verebileceğini hesap ediyor. Ona ne kadar yapmamasi gerektiğini sonunda pişman olacagini söylesem de, bu ona sinek vızıltısi gibi geliyor. Koca bir yazı birbirimizin ilgi alanlarına saldirarak geçiriyoruz. Ve ayrıca başımdaki bu belayla mücadele ederek.
Esasinda E.’nin bana yaklaşımları o konuşmadan sonra can sıkıcı boyutta olmuyor. Benzer rüyalardan ileri hiçbir şeyle karşılaşmıyorum diyebilirim. Sanki benim bu içinde bulunduğum araştırma/okuma sürecimden o da keyif alıyor ve destekliyor. Onun istediği de benim yalnız olmam, kimseyle görüşmememdi nihayetinde. Odamda bir başıma kitap okurken bazen ensemde hissediyorum onu. Kokusunu duyuyorum. Bazen ansızın yere düşen eşyalarım oluyor. Ben onu takmadikca, en heyecanlı yerinde kitabimi birakmadikca, sanki ilerletemiyor yapacağı şeyleri. Ben var ya ben, bununla bile baş etmeyi öğreniyorum ya helal olsun bana!
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Nihayet yeni okul sezonu açılıyor. Okul servisle eve 2 saat mesafede ve 350 tl istiyor. Okul dediğime bakmayın, bomboş bir arazinin ortasında 3 şubeli sınıflardan oluşan küçük bir yapı. Öğretmenlerini Istanbulda Doğu görevi olarak görev yaptığı bir yer. Sınıfa her gelen öğretmen “Bu okulu niye yazdınız” diyerek dalga geçiyor. Neyse ki şanslıyım, Başakşehir’deki farklı okullardan isim aşinaligi olan birkac kişi de aynı gafletle bu okula gelmiş. Şeyda ile serviste çoktan tanıştığımızda, aynı sınıfa düştüğümüzu ogrenince oldukça sevinmiştik. Benim yüzümden başına geleceklerden sonra da aynı sevinçle yanımda oturmaya devam edecek mi, sanmıyorum…
Ayni semtte farklı okullarda olsak da Şeydayla birbirimizi ismen tanıyorduk. Yakından bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. İkimiz yanyana okul bahçesinde gezdigimizde neredeyse herkesin bizi izlediğini görebiliyorduk. Büyük sınıflardan erkekler bizimle tanışmak için yanımıza geliyordu. “Bir şeye ihtiyacınız olursa söyleyin, siz yeni liselisiniz, karışan eden olursa buradayiz.” hesabı… Kızlar da ilgi gösteriyorlardi, bizimle arkadaş olmak için. Okulda hangimizin daha güzel olduğuna dair ikilik bile çıkmıştı. Bu kendi halinde küçük okul için Şeyda ve Mathilda adeta bir olay haline gelmişti. Bundan inanılmaz bir zevk alıyorduk. Okulda bu denli populer olmak hoşumuza gidiyordu. Ancak her çabuk populer olanin düştüğü son gibi biz de bir yerden sonra tadını kaçırdık ve herkesle dalga geçmenin bedelini okulda itici tipler haline gelerek ödemiş olduk. Ehe. :)
İçine düştüğümüz yalnızlığa, okula git-gel yorgunluğu da eklenince, derslere odaklanamaz hale gelmiştik. Bu aşamada annemin önerisiyle ilçede bulunan bir yurtta yatılı kalmaya başlayacaktık. Yurt servisten daha uygun olmasina ragmen, okul oyle bir konumdaydi ki, yurttan da okula servisle gitmek zorundaydik. Neyse ki yine de ev-okul arasi mesafeyle ucret aynı tutuyordu. Tek kazancımiz zaman olacaktı. Bir de ailemden ayrilmak, bu yabancı olduğum aşina yüzlerden uzaklaşmak bana oldukça iyi gelecekti. – umarım! –
Eşyalarımı hazırladım.
Defterim, mp3’um, kaçak sigaralarim. Her şeyim tamam.
Son kez bakıyorum penceremden.
Seni bu odada bırakıyor olmayı diliyorum.
Yine de, oriona bakmaktan, farkli pencereden de olsa vazgeçmeyecegim.
Belki tam ben dalmışken gökyüzüne doğru, sen de oraya bakiyorsundur. Bu da bir tür buluşmadir bence.
Hoşçakal.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Haraççı.
Yeni odam, tam 8 kişilik.
Şeyda benden önce gelmiş.
Sarılıyoruz, o da benim kadar buruk bir heyecan yaşıyor belli ki.
Iki katlı ranzanin altına yerleşmiş, üst benim.
Eşyaları dolaba yerleştirdikten sonra, yatağıma çıkıyorum, nevresimlerimi düzenliyorum; yatma vakti. Işık kapaniyor. Ve o an, erken bir veda ettiğimi anlıyorum.
Tavana o siyah kalemle çizilmiş küçük bir 8 tüm uykumu kaçırmaya yetiyor.